11.2.05


Bozcaada'da bir ev

Bozcaada'nin kuru cicekleri

Hakan Oge ve Mardek

Atlas'in Subat sayisinda Hagan Oge soyle yazmis:

"Hayat boylesine dogal bir hale burundugunde insan toplumdaki yerini, arzularini, hirslarini da sorguluyor ister istemez. Uzerinde yasadigimiz gezegenin bize sundugu olanaklardan ve guzelliklerden faydalanacagimiza bize buyuk gelen ama aslinda dunya uzerinde topluigne basi kadar yer tutan sehirlere sikisip en degerli hazinemizi, zamanimizi yitirip duruyoruz"


http://www.hakanoge.com

7.2.05

Bir Siir

beklenen o yaz icin bir durum tahlili
erkan kara

umut beklemenin bittigi yerde tukenir.

ki beklemek hatirlatmakti: bir surgunun bas
vermesi en ucra koseye: unutturtmamak,
as-k kendini yurekte, ansiza bir yilandi
zaman.kalbin yersiz yurtsuz kalisi-sana gore-
hep o yazin duraginda olmaktandi.

ah, mevsimlik isciler bahcelerde gul
koklayicilari, benim gozumun dusmesi
hep bahcevanlara! ki yasatmak: suda
gemilerdi kagittan sana, siradan
yazlarken herkese: yasamak.

evet yazdi, uc ayin icinde gizlenen
sevgili. o cumlesine gorunen geceleri,
boynunda bir ebem kusagi olandi gun iicnde
aradigi sairin, ay: gok-yuzunde, ilk yaz
bahceleri. -ask sevgide miracti-:

ey, kalbin hep o yaz semahi hali.


3.2.05


Cambridge Aralik 2004

Wales - March 2004


From a trip to Wales in March 2004, bloody cold and snowy - knee high. We have climbed 3 mountains in one day, tiring...

Werling Dervishes - 2004


"Werling Dervishes" Londra Queen Elizabeth Hall 2004'te gidilen bir sema gosterisinden..."Ya oldugun gibi gorun, yada gorundugun gibi ol"

Haz ve Izdirap - Halil Cibran

Sonra bir kadin konustu:"Bize haz ve istiraptan bahset."

Ve o cevap verdi:

"Hazziniz, istirabinizin maskesiz halidir.Ve kahkahanizin yükseldigi ayni kuyu,sik sik gözyaslarinizla dolar.

Baska türlü olabilmesi mümkün müdür?Istirabin içinize kazidigi alan ne kadarderin olursa, o denli çok hazzi içerebilir.

Ve sarabinizi tasiyanla, çömlekçinin firinindayanan ayni kadeh degil midir?

Ve sesi ruhunuzu oksayan lavta, daha öncebiçaklarla oyulan tahtayla bir degil midir?

Kendinizi neseli hissettiginizdekalbinizin derinliklerine inin.

Farkedeceksiniz ki, size bu sevinci veren,daha önce üzülmenize neden olmustu.

Üzgün oldugunuzde, tekrar kalbinize dönün.Göreceksiniz ki, daha önce sevinciniz olanbir sey için agliyorsunuz.

Bazilariniz, "Haz, istiraptan daha anlamlidir" der;digerleri ise, "Hayir, istirap daha anlamlidir".

Bense, ikisi birbirinden ayrilamaz, diyorum.

Onlar beraber gelirler.Ve siz, bir tanesiyle masanizda otururken,unutmayin ki, digeri de yataginizda uyuyordur.

Gerçekte siz, hazzinizla istirabinizarasinda bir terazi konumundasiniz.Sadece bos oldugunuzda, hareketsizve dengede kalabilirsiniz.

Bir hazine avcisi, altin ve gümüsünü tartmak içinsizi kullandiginda, haz ve istirap kefeleriniz,ister istemez, yükselip alçalacaktir."

2.2.05

Sefiller - Les Miserables

22 Ocak 2005 - Nihat ile Londra'da Sefiller'in muzikalini izliyoruz, son derece keyifli. Ertesi gun Muzikal hakkinda genel bir yazi yazdim, asagida...

Yoksullarin, ezilenlerin ve anlasilamayanlarin dunyasina isik tutan unlu muzikal SEFILLER
1800’lu yillarin unlu romancisi Victor Hugo’nun ayni adli eserinden uyarlayan Sefiller dunyanin en unlu muzikallerinden biri sayilir. Ilk sahnelendigi gunden bu yana 50 milyon izleyicisi ile 38 ulkeye ulasmis ve 21 farkli dile cevrilmistir. Londra’da ilk sahnelenmesinin ustunden 19 sene gecmesine ragmen hala kapali gise oynamaya devam eden bir basari oykusu sunar izleyenlere.

Aslinda muzikalin bu kadar basarili olmasinin arkasinda romanin kendisinin de cok populer bir eser olmasi yatiyor. Zira Sefiller’in ilk Paris baskisi 24 saat icinde tukenmis ve cok kisa bir surede tum Avrupa’da dikkatleri uzerine toplamistir. Tarihte cok az roman toplumlarin gidisatinda boylesine derin etkiler birakip, yoksullarin, ezilenlerin ve anlasilamayanlarin dunyasina bu derece isik tutmustur.

19. yuzyil Fransa’sinda gecen oyku Paris’in yeralti ve yerustu dunyasinin bir panoramasini gozler onune serer. 19 yil pranga mahkumiyetinden sonra sartli olarak tahliye edilen Jean Valjean’in hayat hikayesidir anlatilan. Toplumdan dislanmis olmanin verdigi zorluklar sonucu Digne piskoposuna siginarak yeni bir hayat kurmaya calisan Valjean icin olaylar hic de istedigi gibi gelismez. Sadece Digne piskoposu kendisine iyi davranır; buna karşın zorlu acı yıllar geçiren Valjean piskoposun bazı gümüş eşyalarıni çalarak ona ihanet eder. Valjean polis tarafından yakalanır ve geri getirilir. Piskoposun kendisini kurtarmak için yalan söylemesi ve buna ek olarak iki değerli şamdan hediye etmesi Valjean'ı çok şaşırtır. Böylece Valjean hayatına yeni bir başlangıç yapmaya karar verir.

Bundan sonra bir kacis ve kovalamaca baslar. Valjean şartlı olarak tahliye koşuluna aykırı hareket ettiği için adını Monsieur Madeleine olarak değiştirmiş; bu süre içinde hem bir fabrika sahibi, hem de belediye reisi olmuştur, cok basarili olmasina ragmen, bir gun karsisina onu mahkum eden ve yillardir pesinde olan Javert cikar ve onu tanir, bunun uzerine Valjean kacar ve baska bir sehire, Montfermeil’e siginir…

Hikaye 1815-1932 yillari arasinda gecer. Sirasi ile Digne, Montreuil-Sur-Mer ve Montfermeil adli uc sehirde gecen yillardan sonra Paris’te noktalanir.

Sefiller muzikali tutkularin, askin, coskunun ve kardesligin haykirisidir. Duygulu ve heyecan dolu hikayesi ile kimileri icin bulunmaz bir macera, kimileri icin bir ask seruveni, kimileri icinse guclu bir tarihsel belge olarak algilanir. Siz hangisini secersiniz bilemeyiz ama muzikalden ciktiginiz da, romantik edebiyat akiminin bu en unlu eserinin neden bu kadar populer ve unutulmaz oldugunu eminiz anlayacaksiniz.

Yer: Queen’s Theatre, Shaftesbury Avenue, W1.
Metro Istasyonu: Leicester Square
Gosteri Saatleri: Pazartesi - Cumartesi 19.30 , Matineler Carsamba ve Cumartesi 14.30 Bilet Fiyatlari: £15-£45
Bilet almak icin:
www.ticketmaster.co.uk, www.seetickets.com


Tayland - Aralik 2002

ARABA ILE MACERA DOLU KUZEY TAYLAND

Tayland'a ilk ayak basis noktaniz baskent Bangkok ise kendinizi hicte yabanci hissetmeyebilirsiniz, cunku Bangkok havaalanindaki atmosfer size Istanbul`daki Yesilkoy havaalanini bir nebze bile aratmayacak. Gece ucagi ile Tayland'a ucuyoruz, ilk hedef Bangkok`dur ileri, baska hedefimiz olmadigi icin oradan sonraki hedefimizi havalaninda sabah saatin altisina kadar Burger King aliyor. Plansiz programsiz yola cikisin acilarini 6 saat Burger King'in sandalyelerinde oturduktan sonra anliyoruz. Arabami, ucakmi, tur sirketimi derken sonunda sabahin ilk isiklari ile birlikte Chiang Mai'ya dogru yola cikiyoruz.

Ilk otelimiz Lai Thai'de 600 Bahti bayila bayila oduyoruz, oysa henuz bunun kaldigimiz en pahali otel oldugunu bilmiyoruz. 2 kisilik bir Suzuki jip kiralayip kendimizi Kuzey tayland'in dagli tasli yollarina birakiyoruz tabiri yerindeyse. Benim harika harita bilgim! sayesinde bol bol kayboluyoruz. Bundan sonraki bir hafta boyunca da harita okumanin hemencecik ogrenilemeyecek bir yetenek olduguna karar verip kaybolmaya devam ediyoruz ama bir yandanda Tayland hukumetine bol bol dua ediyoruz, eger arada bir yazilan ingilizce isaretlerde olmasa kendimizi bulmamizin imkani olmayacagi icin…

Yollar meskenimiz oluyor bu bir hafta boyunca, kaybolmalarimiz, soguk, kutu kahve icmelerimiz, dillerini bilmeden pazarlik yapma kabiliyetimiz ve asindirdigimiz yollarda tanistigimiz insanlar bize Tayland'i unutulmaz kiliyor. Yolda tanistiklarimiz kimi zaman universiteli iki otostopcu, kimi zaman onalti kisilik bir aile, kimi zaman bir jipin arkasinda davul calan cocuklar, kimi zaman torununu kucaklamis bir nine, kimi iyi, kimi kotu, kimi candan , kimi turist diye bizi somurmeye merakli.

En cokta kuzey Tayland'in o kasaba senin bu kasaba benim diye gectigimiz yollari arkadasimiz oluyor, bize tum guzelligi ile Tayland'i tanitan daglar, kimi zaman hala bir yerlerde ilkel bir yasamin devam ettigini gosteren huzurlu koyler, hashas ceken yasli koylu halki, masum cocuklar, tozlu toprakli kimi zaman telefon kulubeli en kucuk koyler ve hepsinin otesinde bambaska bir yasayis tarzi, degisik bir kultur, atalari, inanclari ve yasam tarzlariyla insanlar…Gittigimiz yerlerden kimi zaman aklimizda ne yol isaretleri kalir, ne yedigimiz yemekler, ne aldigimiz hediyeler ama insan cehreleri hep akillarda kalir, cunku en buyuk gercek yuz hatlarinda yasanir.

Tayland'dan bir dolu ani ile ayriliyoruz, tabi bu benim icin cifte ayrilik oluyor, cunku ayni zamanda abimdende ayriliyorum, o yeni kesifler pesinde Singapur'a bense bu bir hafta boyunca her gun andigim yasadigim topraklara…

Sapanca - 2000

KÜÇÜK BİR HAFTASONU KAÇAMAĞI

İstanbul'u çok seviyorsunuz, İstanbul da sizin icin "bırakılamayan, terkedilemeyen sevgili" ama yine de arada bir ondan uzaklaşmak, tıpkı bir sevgili gibi araya özlem sokarak onun daha fazla değerini anlamak istiyorsunuz. Eğer bu cümlelerde sizin İstanbul'la olan ilişkinizi anlatıyorsa, sizin de bizim gibi küçük bir haftasonu kaçamağına ihtiyacınız var demektir.

Ve işte Sapanca kaçamağı tüm yönleri ile…

Ne İstanbul'dan çok uzak, ne de çok yakın, tam ideal bir haftasonu kaçamağı için uygun. Arabayla yola çıktığınız zaman Sapanca'ya vardığınızı anlamak hiç de zor değil, çünkü olabildiğince büyük Sapanca gölü tüm güzelliğiyle sizi karşılıyor. Bizim haftasonu kaçamağımız Sapanca gölünün etrafındaki köylere yapılan bir yolculuktan oluşuyor. Hele ki sizin de bir gün bizim gibi fotoğrafın Ara Güleri olma hayalleriniz varsa, demek ki doğru yerdesiniz çünkü Sapanca'nın köyleri sizlere sadece harika manzaralarını sunmakla kalmıyor, en güzel portre resimlerinize de tükenmez bir kaynak olma görevini üstleniyor tıpkı bir dolu afacan çocuğun objektiflerimize gönüllü poz vermeleri gibi. Bizim gezdiğimiz köyler arasında Eşme, Aşağıdereköy ve Maşukiye var. Köylerdeki güzel yaşamları özümleyip, yeterince resim çektik diyorsanız, büyük bir ihtimalle karnınız acıkmaya başlıyor.

Sapanca yemek yemek için her köşe başı sizlere değişik seçenekler sunuyor, ister yol kenarından meyva, sebze alıp gölün kenarında piknik yapın, ister Sapanca'nın ünlü alabalığını kendiniz pişirip yeme zevkine varın. Yemekten sonra olurda şehir hayatını özlemeye başlarsanız sizin için de bir alternatif olarak Sapanca'nın merkezini öneriyoruz. Küçük iş hanları, güzel caddeleri içinde küçük bir yolculuğa çıkabilir ya da göl kenarında bir kafede oturup güneşin batışının tadına varabilirsiniz…Gezinizin sonunda eminiz ki sizler de bizim gibi İstanbul'a kavuşma hayalleri içinde yanacaksınız, ama her zamanki bildik sebeplerden dolayi değil, bu sefer resimlerinizi bir an önce fotoğrafçıdan alıp Sapanca'dan ne kadar çok anı ile ayrıldığınızı görmek icin…


Sapanca Gölü'nün güzelliğini anlatan bir şiir…

Batan güneş kıpkızıl kor
Suları al, dağları mor
Gönlü sevinç dolduruyor
GEL GİDELİM SAPANCAYA

Altın renkli kumsalı var
Al yelkenli sandalı var
Elma yüklü gül dalı var
GEL GİDELİM SAPANCAYA

Dağları türkü söyler
Cennet midir zümrüt köyler
Güzelliği gönül eğler
GEL GİDELİM SAPANCAYA

Akşam gökten Yıldız iner
Dalgaların sesi diner
Kıyılara gölge siner
GEL GİDELİM SAPANCAYA

Gece tren atlas kuşak
Kıyılara dolanarak
Göle serper yakut şafak
GEL GİDELİM SAPANCAYA

Çimenleri yeşil İpek
Sen türküler söyleyerek
Elma derviş etek etek
GEL GİDELİM SAPANCAYA

Zeki Tunaboylu, Mustafa Koç
Göl-Deniz Şiirleri, Isparta

Singapur - Aralik 2002

Singapur - Uzakdogu'nun aslani
Singapur belki cogunuz icin birsey ifade etmiyor olabilir, haritada yerini bile tam bilmeyenler cikacaktir, nasil bir ulke, hangi kulturler yasar, yasar ne yasar ne yasamaz!, dinleri nedir ne yer ne icerler... Itiraf etmeliyimki 2000 yilinin aralik ayina kadar Singapur hakkinda bunlari bende bilmezdim ta ki sevgili agabeyim orada is bulup yasamaya karar verene dek. Temizligini, insanlarin kurallara bagliligini, 3.5 milyon nufusun kucucuk bir adaya nasil sigdigini, uzak dogunun en onemli is merkezlerinden oldugunu, degisik 3 kulturun bir arada kardesce yasadigini hep abimden ogrendik. 1,5 yil bu ulke hakkinda herseyi dinledikten sonra artik bir ziyaret zamani gelmisti.

14 saat uzunmu uzun bir gece yolculugundan sonra Singapur Changi havaalanina ayak bastigimda yaklasik 30 saatlik bir uykusuzlugun yuku ile ayakta durmaya calisiyordum. Neyseki tam zamaninda agabeyim imdadima yetisti . Havaalanindan disariya ilk adim attigimda insani aniden carpan nemli ve sicak havayi unutmak mumkun degil, zaten Singapur 12 ay ayni sicaklikta ve nemli tropikal havasi ile bu duyguyu her ziyaretcisine tattirmakla unluymus. artik singapur denildiginde, aklima ilk sicak ve nem geliyor.

Singapur hakkindaki ilk izlenimden sonra sira geliyor anilardaki Singapur'u gercegi ile karsilastirmaya…Evet Singapur kesinlikle cok temiz ve duzenli bir ulke. Yerlerde cop, sigara izmariti, heleki sakiz bulmak imkansiz. Sakiz sokmanin belkide yasak oldugu tek ulke dunyada. Caddeler boyu uzanan tropikal agaclar size, dunyanin diger ucunda olsaniz bile tropikal bir adada oldugunuzu hic unutturmayacak.

3 kulturun, Cinli, Malezyali ve Hintlilerin bir arada yasadigi bir ulke ve sizlere bu kulturleri tanimak icin buyuk bir firsat sunuyor. Cin mahallesi (China Town), Maley mahallesi (Maley Town) ve Hint mahallesinde (Little India) bu ulkelerin yemekleri, insanlari, dinleri, ibadet yerleri ve yasayislari hakkinda pek cok bilgi edinebilir ve guzel anilarla donebilirsiniz.

Ulkenin iki ana merkezi var, biri alisveris merkezi olan Orchard caddesi (Orchard Road), digeride is merkezi olan Raffles Place. Orchard caddesi gun boyu kalabalik olmasi ile ve her adim basi olan alisveris merkezleri ile unlu. Caddenin keyfi en guzel gece yasaniyor, hem uzerinizde yakici bir gunes olmuyor, hemde caddenin isiltisini, insanlarin civiltisini en guzel seyretme zamani oluyor. Eger yilbasi zamaninda gittiyseniz dahada buyuk bir coskusu var mavi ve beyaz goz kirpan isiklarla suslenmis. Aralik ayinda gittigimde ulkede tam bi festival havasi yasaniyordu. Hristiyanlarin Noeli, muslumanlarin Ramazan bayrami, cinlilerin kendilerine ozgu yeni yili (Chinese new year), birde herkesin kutlayabilecegi yeni yil eklenince her tarafta buyuk bir cosku, gittiginiz her yerde bu festivalleri kutlayan susler ve yazilar ve hepsindende guzeli hepsini yanyana asmis olmalari, tam bir birlik havasi hissi birakiyor Singapur'u gezenlerde.

Raffles Place'e gelince, ulkenin is merkezi, her an insan kalabaligi, gokdelenler, alisveris merkezleri ve godelenlerin onunden gecen sevimli bir nehir ve nehrin kenarinda bulunan bir aslan heykeli (Merlion) ki bu heykel ulkenin simgesi…

Gelelim ulkede gezilecek yerlere…ulke o kadar kucukki isterseniz bir gunde butun adayi turlamak mumkun. Sole adanin bir genel havasini solumak istiyorsaniz sizde benim yaptigim gibi metroya atlayip bir bastan diger basina kadar bir gidin, metroda insanlari, disaridaki degisik yapilari izleyin…Deniz kenarinda harika parklari var, bir tanesi Pasir Ris, digeri ise Sentosa Adasi. Sentosa adasindan teleferikle sehrin merkezine donmek ve tum adayi birde kus bakisi gormek mumkun

Tabiki tum bu gezilecek yerlerde dolasirken birde sicakla bas etmek var listemizde…Yakici nemli sicagin altinda bunaldiginiz anda kendinizi kapali bir mekana atmaniz imdadiniza yetisecektir cunku metro ve otobus dahil Singapurdaki butun kapali alanlarda klima mevcut. Ozelliklede evlerde ve restoranlarda karsilasacaginiz fanlarsa sicaktan kurtulmanin en kolay yolu…Singapurda 4 mevsimin hepside yaz olarak gectigi icin ulkeye ne zaman gittiginizin pekde bir onemi yok, yanlizca kasim, aralik ve ocak aylari sagnak yagislarin bol oldugu bir donem.

Singapur'a gideceginiz zamani iyi secin, festivallerin zamanina dek getirirseniz , ulkenin kulturunu dahada bir ozumleme sansina ulasabilirsiniz. Bir baska tavsiye ise: Turk havayollari Singapur'a ucarken ilk once Tayland'da duruyor, bu sisteme stopover deniyor, ve sizlere ister gidis, ister donus yonunde Tayland'da istediginiz kadar kalma olanagi sunuyor, sadece Tayland'in havaalani vergisini odemek zorundasiniz. Bu sistem sayesinde iki yakin ulkeyi ayni anda gezebilir, hem paradan hemde zamandan kazanabilirsiniz.

Singapur hakkinda dahada fazla bilgi edinmek isterseniz asagidaki adres bire bir.http://www.newasia-singapore.com/

The Bosphorus Bridge, Istanbul


The Bosphorus Bridge in Istanbul which links Asian and the European side in Turkey. Definetely the best view you can get of Istanbul is from here.

Zeyrek'te 3 Hanimefendi


Burasi Istanbul'un Fatih Belediyesine bagli eski ahsap evleri ile unlu ZEYREK semti, poz verende 3 seker hanimefendi. Eger gitmediyseniz muhakkak gidilip gorulmesi gereken bir semt.

Uzungol, Karadeniz


This photo is taken in Uzungol, in the Black Sea (Karadeniz) region of Turkey. It is absolutely heaven. Posted by Hello

Bozcaada - Temmuz 2004

“Bozcaada’ya bir giden mutlaka bir kere daha gider” demisti beni bu guzel, sirin ada ile tanistiran dostum. Ve eklemisti, “bu adaya bir gelen mutlaka bir parcasini burada birakarak gidiyor, belki de bu yuzden insan o biraktigi parcasini bulmak icin tekrar adanin yolunu gozluyor”. Simdi ben bu yaziyi yazarken ayni duygular icindeyim, ama bu sefer durum ciddi galiba, sanki kalbimi birakmisim bu 36 kilometrekarelik minik adada.

Sadece 3 gun gecirdik bu adada, ama ilk bakista askti bizimkisi, hemen asik olduk, hemen koyuverdik kendimizi onun kollarina, ruzgarina, denizine, insanina, kalesine ve yesiline.

Burasi Turkiye’nin Marmara ve Gokceada’dan sonra ucuncu buyuk adasi, bence en guzeli desem kizarmisiniz bilmem ama belki bir ziyaretten sonra veya bu yazinin sonlarina dogru bana hak verirsiniz kimbilir. Bozcaada Canakkale Bogazi’ndan 19 kilometre uzaklikta, eski adi Tenedos ki bu ad Homeros, Aristoteles ve Strabon’un eserlerinde de bol bol yer aliyor. Peki neden Bozcaada denmis ismine? Ada ters ucgene benzemesi ve yaz aylarinda uzaktan boz gorunumu nedeniyle bu adi almis.

Ada yazlari cok kalabalik, merkezi devamli bir cumbus halinde, adaya yeni gelenler, geri donus icin feribotu bekliyenler, bir kafede dinlenenler, bir cay molasinda meydandaki cinar agacinin altinda bulusanlar, kendi baglarindan topladiklari yapraklari satan adali kadinlar ve cocuklar, herkes bir mesguliyet bulmus adanin rengine renk katiyor.

Simdilerde ada yazlari oldukca kalabalik, pek cok deniz kenari tatili yapmayi seven yerli turist geliyor, birde Canakkale’ye yakinligini ve oradan gelebilecek gunubirlik yada haftasonu gezginlerini katarsak ortaya oldukca kalabalik bir manzara cikiyor. Adada temmuz ve eylul ayi arasinda devamli poyraz esiyor, belki de eskiden cok turist almamasinin sebebi bu, simdilerde yeni acilan kafeler, barlar ve restoranlari ile ozelliklede genc kusaga hitap ettigi icin cok sevilen ve ziyaret edilen bir tatil yeri olmus. Bunun iyimi kotumu oldugunu soylemek cok zor, bir yandan bu adanin sirinligini kaybetmemesini dilerken diger yandan da herkesin bu guzelim ada ile tanisma hakki oldugunu dusunuyorum.

Kalabaliktan cok bunaldiysaniz, bundan kurtulmak yurumek ile sadece 20 dakikanizi aliyor, sonra alabildigine yesilliklerin baglarin icindesiniz, bir tarafiniz da deniz tabiki...Bisiklet kiralama yerleri var, dilerseniz sabah erkenden adanin etrafinda birde bisiklet turu var, onada katilabilirsiniz.

Ilk once biraz tarih
Antik cagda bir ara Persler’in egemenligindeymis, sonra sirasiyla Helen, Roma ve Bizans egemenliklerini yasadiktan sonra 1377 yilinda Venediklilerin eline gecmis. 1381 yilinda Cenevizlilerin de adaya saldirmasi sonucunda ortaya cikan anlasmazlik Torino Antlasmasi’yla son bulmus ve ada bosaltilmis.

Bozcaada’nin Turkler ile tanismasi ise Fatih Sultan Mehmed doneminde Umur Bey’in baskini ve adanin Osmanli topraklarina katilmasi ile olmus. Bu donemden sonra Venedikliler adayi bir kere daha ele gecirmisler ama 1697’de yapilan Bozcaada Deniz Savasi’ndan sonra ada tekrar Osmanli topraklarina katilmis. 1807’de Ruslar adayi isgal emis, ve kalesi ile birlikte tum ada talan edilmis. Bozcaada Kalesi tekrardan ayaga kalmasini ise Sultan 2. Mahmud’a borclu, yil 1842. Bu kadarla kalmiyor, adanin kaderinde olan birsey sanirim isgaller, 1912’de Balkan Savasi ile birlikte ada Yunanlilarin eline geciyor ve Canakkale Savasi sirasinda Osmanlilara karsi bir us olarak kullaniliyor. Ve nihayetinde 1923 yilinda Lozan Antlasmasi ile Turkiye’nin topraklarina tekrar katilmistir.

Goztepe
Adanin en yuksek noktasi Goztepe, gercekten ismi gibi bu tepe bir goz gorevini ustlenip size Ege denizinde olusan kara parcalarini ve onlarin tarihlerini gozlerinizin onune seriyor.

Kuzeydoguda Homeros’un olumsuzlestirdigi savasin gectigi yer Troya. Kuzey yonunde ise Canakkale Bogazi’nin girisi, biraz daha kuzeyde Gokceada, eski adi ile Imroz. Onun arkasinda gorunen tepenin adi ise Semadirek adasinin tepesi Fengari. Bu tepenin tarihteki ozelligi ise Homeros’a gore Troyalilarin amansiz dusmani deniz tanrisi Poseidon’un Troya savasini izledigi tepe olmasi. Bu tepenin diger yonlerinden manzaraya devam edelim isterseniz.

Tepeden kuzeybatiya dogru baktigimizda kirik dokuk kaya parcalari ki uzerinde Mondros limanininda bulundugu Limni Adasi var. Tepeden tam batiya dogru baktigimizda ise ucsuz bucaksiz bir bosluk ve altinda piril piril Ege denizi.

Guneye dogru bakildiginda ise karsimiza hayal meyal Midilli diger adi ile Lesbos adasi.

Henuz bitmedi, simdi sirada guneydogudan gozlemler var, buradan Anadolu’nun son ucu Bababurnu, Edremit Korfezi ve Zeus’un Troya savasini seyrettigi meshur Kaz Dagi var, bu dagin eski zamanlardaki ismi ise Ida Dagi.

Ada'nin denizi
Denize ilk ayak bastiginizda, Ege’nin soguk sularina alisik olmayanlari bir supriz bekliyor olabilir, sahsen bana oyle olmustu. Adalilarin tabiri ile deniz suyu burada civi gibi. Temmuz ve agustos ayinda ozellikle su daha da soguk, bunun nedeni ise denizin dibindeki dogal su kaynaklarina bagliymis. Eylul ayi ile birlikte sular isiniyormus, biz buna sahit olamadik.

Ada'nin evleri ve sokaklari
Bence Bozcaada’yi Bozcaada yapan kesinlikle hala kendinden odun vermemis olan evleri ve sokaklari. Meydanda pek cok yikik dokuk ev olmasina ragmen restore edilmis evleri gorunce insan seviniyor. Hala ilk halleri ile ayakta duran evler ise en guzelleri, rengarenk camlari, parmakliklari ve ihtisamli tahta kapilari ile tam bir goze hitap eden renk oyunu. Sokaklarinda hala parke taslari, evlerin onunde ise muhakkak rengarenk cicekler var, yazin guzel kokularini etrafa yaymaktan hic cekinmeyen eflatun, sari ve beyaz renklerine burunmus aksamsefalari ise en guzelleri. Kapi onlerindeki ciceklerin cogu 5 kiloluk zeytinyagi kutularina ekilmis, Ege ve Akdeniz sahillerinde bu manzara ile sik sik karsilasiriz aslinda.

Ben Bozcaada’nin evleri ve sokaklari ile ilk kez 1999 yapimi bir Turk filmi olan Gule Gule ile tanismistim. Defalarca bikmadan izledigim bir Metin Akpinar-Zeki Alasya filmidir, bir ask oykusudur, Metin Akpinar suretini bir kere gordugu bri Kubali bayan ile yillarca mektuplasir, her yil Kuba’ya gitme hayalleri kurup sonunda gitmeyi iyice kafasina koydugu bir anda aniden hastalanir, teshis kanserdir. Gencliginden beri adada beraber yasayan 4 arkadasinin onun icin yaptigi feadakarliklari anlatir bu film. Dostluk, askin halleri, ve bir ada icinde gecen hayati anlatan oldukcada duygusal bir oykudur. Iste bu film ile ilk defa adanin sokaklarini dolasmistim, ilk defa Ayazma plajini, bag evlerini, sahildeki restoranlari, kaleyi gormustum.

Nerede kalalim?
Ada’da ilk gecemizi Kaikias otelinde geciriyoruz, mimar bir cift isletiyor burayi, ikiside cok seker ve yardimseverler, sanki yillardir dostlariymissiniz hissine yakalanabilirsiniz. Otel denizin hemen yaninda, buradan Bozcaada kalesini de gorebilirsiniz, cunku otel tam merkezde, feribottan inince iki dakika suruyor yuruyerek. Neoklasik tarzli, yerel Rum evi atmosferinde , denize karsi icinde guzel bir kitapligi olan bir kafesi ile sirin bir otel. Ada da bulundugumuz zaman birde buranin sahibi Ismail Bey’in sergisini gormek kismet oldu, sergi Rengigul Sanat Evi’nde idi. Rengigul’un sahibi Ozcan Hanim’in ayrica ayni isimle birde konukevi varki gorulmeye deger. Kapisinin disinda demirden bir kalp, kalbin icinde de bir ask melegi var, bunun disinda buranin hicbir sekilde reklami yok, icine girdikten sonra reklama ihtiyaci olmadigini zaten anliyacaksiniz. Bu konukevinin harika bir bahcesi, kocaman bir masasi, birbirinden guzel cicekleri var, evin icinin en onemli ozelligi ise tum duvarlarin resimlerle kapli olmasi, cogu Ozcan Hanim’a hediye edilmis. Bu kadar kalinacak yerler hakkinda konusmak yeter, adada gezintimize devam edelim...

Ne yiyelim?
Sira geldi aksam yemeklerimizi nerede yedigimize, merkezde sahile indiginiz zaman sira sira dizilmis balik lokantalarini goreceksiniz, onlardan bir tanesi bizim favorimiz, adi Koreli. Iki tane subeleri var, biri merkezde digeri ise adanin unlu Ayazma plajinda, biz ikisini de denedik, ikisi de calisanlari, yemekleri ve atmosferi ile harika idi. Eger merkezdekinde balik yiyorsaniz, masanizin altindan misafiriniz eksik olmuyor, tahmin ettiniz saniyorum, Bozcaada’nin kedileri bunlar, lokantalarin etrafinda siraya girmisler sanki, o kadar cok varki, bir tanesi ile arkadaslik yapmak sart! Ayazma’da yemek yerken yan masamizda gitar calan neseli bir grup vardi, onlar sayesinde yemegimize canli muzikte eklendi ve boylece harika bir aksam yemegi yemis olduk, ha bu arada Ayazma’daki Koreli denizin tam karsisinda.

Aksam yemegimizden donerken bir alman kari koca otostop cekiyorlardi, onlari da merkeze kadar goturduk, 50 yaslarinda kendi isleri ile mesgul olan bir ciftti. 1 yilligina islerine ara vermisler, 2 ay Turkiye turu yapmislar, yeni istikametleri Hindistanmis, orda ne kadar kalmayi planliyorsunuz diye sorunca, “ne kadar zamanda bitirebilirsek, zamanla yarisimiz yok” dediler, insan ozeniyor boyle ciftleri gorunce ozeliklede bu yasta. Birkac kelime turkce ogrenmisler, hatta onlari almak icin durdugumuz zaman adam bize turkce “merkeze gidiyormusunuz” dedi, yurdumuzda simdi ozellikle genclerin ozturkceyi kullanmayi reddeddikleri bir zamanda bir almanin gelip bu soruyu turkce sormasi son derece guzel bir deneyim.

Bu arada yol boyu dinledigimiz bir sarki var, sanki Nazan Oncel bizler icin yazmis:

Bir kavusturur / bir ayirir yollarBir aglatir / Bir guldurur yollarBenim de yollarda aklim var / Benim de hayatta gozum varGel binelim benim otomobile / geze geze gidelim her yere

Gunbatimi
Adaya gelipte bir gunbatimi izlemeden gitmek olmaz, bunun uzerine deniz kenarinda bir yere oturuyoruz, yanimizda da Canakkaleli bir aile var, anne, baba ve Mustafa adinda 25 yaslarinda bir genc. Minubusleri ile gelmisler, hem gezip hem konakliyorlar minubuslerinde, biz gunbatimini izlerken onlar piknik yapiyorlardi, bizide davet ettiler, bunun uzerine bir meyvalarini yedik, cok seker bir aile idi, Mustafa dalmayi sevdigi icin senede bir kac kez gelirlermis buraya. Onlari orada birakip ayriliyoruz ama ada cok kucuk oldugu icin bu aile ile ileriki iki gun boyunca da karsilasiyoruz, hatta bir seferinde Mustafa’yi dalarken yakaliyoruz...

Soyle bir toparliyacak olursak...
Adada yapmaniz gerekenleri soyle bir siralayalim simdi:Eger araba ile geldiyseniz tum adayi bir kere turlayin, bag evlerini gorun, gunbatiminda arabanizi guzel bir yere cekin, doya doya gunbatimini izleyin ama ise acele karistirmayin sakin, cunku burda oldugunuzda zaman durmali, ani yasamalisiniz.

İkinci olarak tum meydan ve ara sokaklari yuruyun, eski tarz evleri gorun yenileri ile karsilastirin. Evlerin onundeki ciceklere dikkat edin, renklerine bakin bakalim baska yerde boyle guzellerini gordunuzmu?

Eger Agustos ayinin baslarinda gidiyorsaniz, Kaikias otelin kafesinde her yaz Ilyada okumalari yapiliyor, onlara katilabilirsiniz, pek cok unlu yazarinda katilimi ile gerceklesiyor, bu yaz Haluk Sahin ve Cevat Capan gelecekti. Bu konuda bilgi icin Kaikias otelinden veya Rengisu Konuk Evi’nden bilgi alabilirsiniz.

Sahilde muhakkak balik lokantalarindan birine girin, hepsinde ayni baliklari ve guzel bir servis bulucaginiza emin olabilirsiniz, o yuzden akliniza geleni, yada hangisinin masa ortusu rengini severseniz ona oturun! Eger poyraz biraz fazla esiyorsa ve daha kuytu bir yerde olmak istiyorsaniz bu sefer yine meydanda yer alan sokaklara dizilmis masalari, ve gece harika aydinlatilmis olan restoranlardan bir tanesini secebilirsiniz.

Sira geldi biraz tarihi eser gezmeye, buyrun Bozcaada Kalesi’ne, aksam 6’ya kadar acik, 24 saat giris serbesttir diye bizim gibi umutlanirsaniz ertesi gunu beklemek zorunda kalirsiniz, kalenin degisik noktalarindan Bozcaada’yi farkli acilardan gorebilir ve panaromik resimler cekebilirsiniz.

Ve simdi denize girme zamani, benim favorim Habbeli Plaji, cunku Ayazma Plaji gibi kalabalik degil, toplam 50 kisi ya var ya yok, kucuk ama enfes ogle yemekleri sunan birde restorani var, tertemiz bir deniz, guzel bir kumsal...Ayazma Plaji genellikle cocuklu ailelerin yada daha fazla restoran, kafe meraklilari icin ideal cunku sahil boyunca dizilmis restoranlar mevcut, burada gun boyu bol bol muzikte dinleyebilirsiniz, Habbeli ise kafa dinlemek isteyenler icin bire bir.

Ada’dan ayrilma vaktiniz geldi ise Ada’dan bir hatira almadan sakin donmeyin, bu hatirayi orda biraktiginiz kalbinizin yerine sayarsiniz! Neler alabilirsiniz sorusuna bir iki ornek: Haluk Sahin’in Bozcaada Kitabi adli kitabini alabilirsiniz mesela, icinde cok guzel ve keyifli bilgiler var. Baktiniz gezi sonunda pekde paraniz kalmamis o zaman elinizdeki alternatif, sahile inip Bozcaada’nin o guzelim denizinde deniz kabuklari toplamak.

Isinize yariyacak bir iki telefon numarasi:
Kaikias Otel: 0286 697 02 50
Rengisu Konukevi: 0286 697 81 71
Koreli Restoran: 0286 697 80 98

Hindistan Uzaktan Kendini Sevdirir

ekşi ekşi kokar sokak
bir otobüs gider goa'ya
korkak mıyım ben gidemem
göz süzerim çay içerken

hindistan yavaştan kendini gösterir
alır beni senden bana getirir
öyle değil mi alanson?
bom bili bili bom! bom bili bili bom!

doğulu batılı ayrıyız ya hani onlar ağlar biz ağlarız
karalara beyazlar bağlamış biri
kim neyi buldu biz ne ararız?
bu ay emekliyim işlerden
bebek gibi bir tiryaki
iyisiyle kötüsüyle de olsa keyfimce yaşıyorum herşeyi
hindistan yavaştan kendini gösterir
alır beni senden bana getirir
öyle değil mi alanson? bom bili bili bom! bom bili bili bom!

öyle yoruldum ki korkudan
korku oldu ibadet
tek umudum kaldı umuttan
ya şaşırdım hedefi ya tam isabet gör,
dinle, kokla, hisset hayalimde o kırık bisiklet

hindistan yavaştan kendini gösterir
alır beni senden bana getirir

 

Zirve100 Site ekle
Photography Art Blogs - BlogCatalog Blog Directory