6.11.06

Besinci Mektup - Umit Yasar Oguzcan


Ayrılık diye bir şey yok.
Bu bizim yalanımız.
Sevmek var aslında, özlemek var, beklemek var.
Şimdi neredesin? Ne yapıyorsun?

Güneş çoktan doğdu.
Uyanmış olmalısın.
Saçlarını tararken beni hatırladın, değil mi?
Öyleyse ayrılmadık.
Sadece özlemliyiz ve bekliyoruz.

Zamanı hatırlatan her şeyden nefret ediyorum.
Önce beklemekten.
Ömür boyunca ya bekliyor ya bekletiyor insan.
İkisi de kötü, ikisi de hazin tarafı yaşantımızın.

Bir çocuğun önce doğmasını bekliyorlar,
Sonra yürümesini, konuşmasını, büyümesini...
Zaman ilerliyor, bu defa para kazanmasını,
Kanunlara saygı göstermesini,
İnsanları sevmesini, aldanmasını, aldatmasını bekliyorlar.

Ve sonra ölümü bekleniyor insanoğlunun.
Ya o? Ya o?
İnsanlardan dostluk bekliyor, sevgilisinden sadakat,
Çocuklarından saygı ve bir parça huzur bekliyor,
Saadet bekliyor yaşamaktan.

Zaman ilerliyor, bir gün o da ölümü bekliyor artık.
Aradıklarının çoğunu bulamamış,
Beklediklerinin çoğu gelmemiş bir insan olarak
Göçüp gidiyor bu dünyadan.

İşte yaşamak maceramız bu.
Yaşarken beklemek, beklerken yaşamak
Ve yaşayıp beklerken ölmek!

Özleme bir diyeceğim yok.
O kömür kırıntıları arasında parlayan bir cam parçası.
O nefes alışı sevgimizin, kavuşmalarımızın anlamı.
O tek güzel yönü bekleyişlerimizin.

İnsanlığımız özleyişlerimizle alımlı,
Yaşantımız özlemlerle güzel.
Özlemin buruk bir tadı var, hele seni özlemenin.
Bir kokusu var bütün çiçeklere değişmem.
Bir ışığı var, bir rengi var seni özlemenin, anlatılmaz.

Verdiğin bütün acılara dayanıyorsam;
Seni özlediğim içindir.
Beklemenin korkunç zehri öldürmüyorsa beni;
Seni özlediğim içindir.
Yaşıyorsam; içimde umut varsa,
Yine seni özlediğim içindir.

Seni bunca özlemesem; bunca sevemezdim ki!

4.11.06

Bursa'da Zaman - Ahmet Hamdi Tanpinar


bursa'da bir eski cami avlusu,
küçük şadırvanda şakırdıyan su;
orhan zamanından kalma bir duvar...
onunla bir yaşta ihtiyar çınar
eliyor dört yana sakin bir günü.
bir rüyadan arta kalmanın hüznü
içinde gülüyor bana derinden.
yüzlerce çeşmenin serinliğinden
ovanın yeşili göğün mavisi
ve mimarîlerin en ilâhisi.

bir zafer müjdesi burda her isim:
sanki tek bir anda gün, saat, mevsim
yaşıyor sihrini geçmiş zamanın
hâlâ bu taşlarda gülen rüyanın.
güvercin bakışlı sessizlik bile
çınlıyor bir sonsuz devam vehmiyle.
gümüşlü bir fecrin zafer aynası,
muradiye, sabrın acı meyvası,
ömrünün timsali beyaz nilüfer,
türbeler, camiler, eski bahçeler,
şanlı hikâyesi binlerce erin
sesi nabzım olmuş hengâmelerin
nakleder yâdını gelen geçene.

bu hayâle uyur bursa her gece,
her şafak onunla uyanır, güler
gümüş aydınlıkta serviler, güller
serin hülyasıyla çeşmelerinin.
başındayım sanki bir mucizenin,
su sesi ve kanat şakırtılarından
billûr bir âvize bursa'da zaman.

yeşil türbesini gezdik dün akşam,
duyduk bir musikî gibi zamandan
çinilere sinmiş kur'an sesini.
fetih günlerinin saf neşesini
aydınlanmış buldum tebessümünle.

isterdim bu eski yerde seninle
başbaşa uyumak son uykumuzu,
bu hayâl içinde... ve ufkumuzu
çepçevre kaplasın bu ziya, bu renk,
havayı dolduran uhrevî âhenk..
bir ilâh uykusu olur elbette
ölüm bu tılsımlı ebediyette,
belki de rüyâsı bu cetlerin,
beyaz bahçesinde su seslerinin.
 

Zirve100 Site ekle
Photography Art Blogs - BlogCatalog Blog Directory