30.12.06
5.12.06
Subat Ayinda Ankara'da Yazilan Bir Siir
Bu yıl erken bastırdı kış!
Yağmur yağıyor, yağmur yağdıkça seviyorum seni.
kar yağıyor, kar yağdıkça seviyorum seni.
karaya vurdukça, sular dondukça
üşüdükçe, birşeyler yitirdikçe, umudum kırıldıkça
çıkmaza girdikçe yaşam, yüreğim sıkıştıkça,
sen değiştikçe daha çok seviyorum seni.
Yağmur yağıyor, yağmur yağdıkça seviyorum seni.
kar yağıyor, kar yağdıkça seviyorum seni.
karaya vurdukça, sular dondukça
üşüdükçe, birşeyler yitirdikçe, umudum kırıldıkça
çıkmaza girdikçe yaşam, yüreğim sıkıştıkça,
sen değiştikçe daha çok seviyorum seni.
Donmuş suda çelik tadı var
ağzımda eski tütün ve buruk çay tadı
her sabah yaya geçiyorum bütün Ankara'yı
kömür ve kükürt kokuları arasında
her akşam yaya geçiyorum bütün Ankara'yı
okuyarak bildirilerini direnen öğrencilerin
bakarak yırtık afişlere, şarkıcı resimlerine,
nereye gitsem içimde bir geçkalmışlık duygusu
bu yüzden bir saat erken gidiyorum gideceğim yere
ne zaman, nerede ve nasıl bilmiyorum, ama birden yaşamın korkunç bir hızla değiştiğini düşünüyorum
ve ikimizin aynı kişiler olmayacağımızı yarın.
ağzımda eski tütün ve buruk çay tadı
her sabah yaya geçiyorum bütün Ankara'yı
kömür ve kükürt kokuları arasında
her akşam yaya geçiyorum bütün Ankara'yı
okuyarak bildirilerini direnen öğrencilerin
bakarak yırtık afişlere, şarkıcı resimlerine,
nereye gitsem içimde bir geçkalmışlık duygusu
bu yüzden bir saat erken gidiyorum gideceğim yere
ne zaman, nerede ve nasıl bilmiyorum, ama birden yaşamın korkunç bir hızla değiştiğini düşünüyorum
ve ikimizin aynı kişiler olmayacağımızı yarın.
Bu yıl erken bastıran kişi yaşıyoruz
Sanki ölümlü kahramanlarıyız kötü bir romanın
yeni bir dilin sözdizimine çalışıyoruz
gökyüzünü verip yüzünü alıyorum
görüntünü verip acıları siliyorum
yüzünü koyuyorum umutsuzluğun yerine
Usumda sesinin ve gövdenin
usumda sesinin ve gövdenin görkemli atlası
-Ozdemir Ince
Sanki ölümlü kahramanlarıyız kötü bir romanın
yeni bir dilin sözdizimine çalışıyoruz
gökyüzünü verip yüzünü alıyorum
görüntünü verip acıları siliyorum
yüzünü koyuyorum umutsuzluğun yerine
Usumda sesinin ve gövdenin
usumda sesinin ve gövdenin görkemli atlası
-Ozdemir Ince
Anlasana
Bugunlerde takildigim dilimden dusmeyen bir Ilhan Irem sarkisi:
Anlasana
Her sevincin her kederin En ölümsüz sevgilerin
Sonsuz denen göklerin Herşeyin bir sonu varsa
Ayrılıklarında sonu var Bir gün çıkıp geleceksin
İçimde bir ümit var Yeniden seveceksin
Yıllar var ki ben böyle Bekliyorum özleminle
Anıların umutların kaldı bende
Anlasana... Anlasana... Anlasana... Anlasana
Birazdaha gerçekleri anlasana
Senden ayrı günlerimi Sana nasıl anlatsam ki
Mevsimsiz çiçekler gibi Yarım kaldım inan ki
Sensizliğin acısını Sen nerden bileceksin
Sen hiç sensiz kalmadın ki Mevsimleri saymadın ki
Yıllar var ki ben böyle Bekliyorum özleminle
Anıların umutların kaldı bende
Anlasana... Anlasana... Anlasana... Anlasana
Birazdaha gerçekleri anlasana
3.12.06
Andrea Bocelli - CANTO DELLA TERRA
CANTO DELLA TERRA
Si lo so
Amore che io e te
Forse stiama insieme
Solo qualche istante
Zitti stiamo
Ad ascoltare
ll cielo
Alla finestra
Questo mondo che
Si sveglia e la notte e`
Gia cosi lontana
Gia lontanaGuarda questa terra che
Che gira insieme a noi
Anche quando e buio
Guarda questa terra che
Che gira anche per noi
A darci un po' di sole, sole, sole
My love che sei l'amore mio
Sento la tua voce e ascolto il mare
Sembra davvero il tuo respiro
L'amore che mi dai
Questo amore che
Sta Li nascostoIn mezzo alle sue ande
A tutte le sue onde
Come una barca che
Guarda questa terra che
Che gira insieme a noi
anche quando e' buio
Guarda questa terra che
Che gira anche per noi
A darci un po' di sole, sole, sole
Sole, sole, sole
Guarda questa terra che
che gira insieme a noi
A darci un po' di sole
Mighty sun
Mighty sun
Mighty sun
SONG OF THE EARTH
Yes I know
My love, that you and me
Are together briefly
For just a few moments
In silence
As we look out of our windows
And Listen
To the sky
And to a world
That's awakening
And the night is already far away
Already, far awayLook at this world
Turning around, with us
Even in the dark
Look at this world
Turning around, for us
Giving us hope, and some sun, sun, sun
My love, whoever you are, my love
I hear your voice, yet I listen to the sea
It sounds just like your breathing
And all the love you want to give me
This love
Milli Egitim Uzerine Muhafazakar Gorusler
Hollanda'daki Leiden Universitesi'nin Turkoloji sayfasinda dolastim bugun. Simdiye kadar hocalarin ve doktora ogrencilerinin yayinladiklari ve uzerinde calistiklari makaleleri okumak mumkun bu sayfada. Erik Zürcher'in de bu bolumun basinda olmasi cok onemli. Zürcher'in "Turkey: A Modern History" adli kitabi zaten butun Turkoloji ogrencilerinin basucu kitabidir!
Secil Deren ve Tanil Bora'nin "Milli Egitim Uzerine Muhafazakar Gorusler" adli makalesini okudum, buradan okunabilir: http://www.let.leidenuniv.nl/tcimo/tulp/Research/sdtb.pdf
Ziya Gokalp ve Ismayıl Baltacıoğlu'nun fikirleri cercevesinde gelistirilmis bir makale. Uzun zamandir Turkce akademik makale okumuyordum, romanlarin, siirlerin diline o kadar alismisim ki, birden bu akademik dil beni carpti, ilginc olan ise Osmanlica kelimeler (sadece alintilar degil, metnin icindeki genel cumle icindeki kelimeler) ile Ingilizceden direk cevrilen kelimelerin yan yana olmasi, dilde bir butunluk olmamasi, sanirim bunlar akademik dilin okunmasini daha da zorlastiriyor.
6.11.06
Besinci Mektup - Umit Yasar Oguzcan
Ayrılık diye bir şey yok.
Bu bizim yalanımız.
Sevmek var aslında, özlemek var, beklemek var.
Şimdi neredesin? Ne yapıyorsun?
Güneş çoktan doğdu.
Uyanmış olmalısın.
Saçlarını tararken beni hatırladın, değil mi?
Öyleyse ayrılmadık.
Sadece özlemliyiz ve bekliyoruz.
Zamanı hatırlatan her şeyden nefret ediyorum.
Önce beklemekten.
Ömür boyunca ya bekliyor ya bekletiyor insan.
İkisi de kötü, ikisi de hazin tarafı yaşantımızın.
Bir çocuğun önce doğmasını bekliyorlar,
Sonra yürümesini, konuşmasını, büyümesini...
Zaman ilerliyor, bu defa para kazanmasını,
Kanunlara saygı göstermesini,
İnsanları sevmesini, aldanmasını, aldatmasını bekliyorlar.
Ve sonra ölümü bekleniyor insanoğlunun.
Ya o? Ya o?
İnsanlardan dostluk bekliyor, sevgilisinden sadakat,
Çocuklarından saygı ve bir parça huzur bekliyor,
Saadet bekliyor yaşamaktan.
Zaman ilerliyor, bir gün o da ölümü bekliyor artık.
Aradıklarının çoğunu bulamamış,
Beklediklerinin çoğu gelmemiş bir insan olarak
Göçüp gidiyor bu dünyadan.
İşte yaşamak maceramız bu.
Yaşarken beklemek, beklerken yaşamak
Ve yaşayıp beklerken ölmek!
Özleme bir diyeceğim yok.
O kömür kırıntıları arasında parlayan bir cam parçası.
O nefes alışı sevgimizin, kavuşmalarımızın anlamı.
O tek güzel yönü bekleyişlerimizin.
İnsanlığımız özleyişlerimizle alımlı,
Yaşantımız özlemlerle güzel.
Özlemin buruk bir tadı var, hele seni özlemenin.
Bir kokusu var bütün çiçeklere değişmem.
Bir ışığı var, bir rengi var seni özlemenin, anlatılmaz.
Verdiğin bütün acılara dayanıyorsam;
Seni özlediğim içindir.
Beklemenin korkunç zehri öldürmüyorsa beni;
Seni özlediğim içindir.
Yaşıyorsam; içimde umut varsa,
Yine seni özlediğim içindir.
Seni bunca özlemesem; bunca sevemezdim ki!
Bu bizim yalanımız.
Sevmek var aslında, özlemek var, beklemek var.
Şimdi neredesin? Ne yapıyorsun?
Güneş çoktan doğdu.
Uyanmış olmalısın.
Saçlarını tararken beni hatırladın, değil mi?
Öyleyse ayrılmadık.
Sadece özlemliyiz ve bekliyoruz.
Zamanı hatırlatan her şeyden nefret ediyorum.
Önce beklemekten.
Ömür boyunca ya bekliyor ya bekletiyor insan.
İkisi de kötü, ikisi de hazin tarafı yaşantımızın.
Bir çocuğun önce doğmasını bekliyorlar,
Sonra yürümesini, konuşmasını, büyümesini...
Zaman ilerliyor, bu defa para kazanmasını,
Kanunlara saygı göstermesini,
İnsanları sevmesini, aldanmasını, aldatmasını bekliyorlar.
Ve sonra ölümü bekleniyor insanoğlunun.
Ya o? Ya o?
İnsanlardan dostluk bekliyor, sevgilisinden sadakat,
Çocuklarından saygı ve bir parça huzur bekliyor,
Saadet bekliyor yaşamaktan.
Zaman ilerliyor, bir gün o da ölümü bekliyor artık.
Aradıklarının çoğunu bulamamış,
Beklediklerinin çoğu gelmemiş bir insan olarak
Göçüp gidiyor bu dünyadan.
İşte yaşamak maceramız bu.
Yaşarken beklemek, beklerken yaşamak
Ve yaşayıp beklerken ölmek!
Özleme bir diyeceğim yok.
O kömür kırıntıları arasında parlayan bir cam parçası.
O nefes alışı sevgimizin, kavuşmalarımızın anlamı.
O tek güzel yönü bekleyişlerimizin.
İnsanlığımız özleyişlerimizle alımlı,
Yaşantımız özlemlerle güzel.
Özlemin buruk bir tadı var, hele seni özlemenin.
Bir kokusu var bütün çiçeklere değişmem.
Bir ışığı var, bir rengi var seni özlemenin, anlatılmaz.
Verdiğin bütün acılara dayanıyorsam;
Seni özlediğim içindir.
Beklemenin korkunç zehri öldürmüyorsa beni;
Seni özlediğim içindir.
Yaşıyorsam; içimde umut varsa,
Yine seni özlediğim içindir.
Seni bunca özlemesem; bunca sevemezdim ki!
4.11.06
Bursa'da Zaman - Ahmet Hamdi Tanpinar
bursa'da bir eski cami avlusu,
küçük şadırvanda şakırdıyan su;
orhan zamanından kalma bir duvar...
onunla bir yaşta ihtiyar çınar
eliyor dört yana sakin bir günü.
bir rüyadan arta kalmanın hüznü
içinde gülüyor bana derinden.
yüzlerce çeşmenin serinliğinden
ovanın yeşili göğün mavisi
ve mimarîlerin en ilâhisi.
bir zafer müjdesi burda her isim:
sanki tek bir anda gün, saat, mevsim
yaşıyor sihrini geçmiş zamanın
hâlâ bu taşlarda gülen rüyanın.
güvercin bakışlı sessizlik bile
çınlıyor bir sonsuz devam vehmiyle.
gümüşlü bir fecrin zafer aynası,
muradiye, sabrın acı meyvası,
ömrünün timsali beyaz nilüfer,
türbeler, camiler, eski bahçeler,
şanlı hikâyesi binlerce erin
sesi nabzım olmuş hengâmelerin
nakleder yâdını gelen geçene.
bu hayâle uyur bursa her gece,
her şafak onunla uyanır, güler
gümüş aydınlıkta serviler, güller
serin hülyasıyla çeşmelerinin.
başındayım sanki bir mucizenin,
su sesi ve kanat şakırtılarından
billûr bir âvize bursa'da zaman.
yeşil türbesini gezdik dün akşam,
duyduk bir musikî gibi zamandan
çinilere sinmiş kur'an sesini.
fetih günlerinin saf neşesini
aydınlanmış buldum tebessümünle.
isterdim bu eski yerde seninle
başbaşa uyumak son uykumuzu,
bu hayâl içinde... ve ufkumuzu
çepçevre kaplasın bu ziya, bu renk,
havayı dolduran uhrevî âhenk..
bir ilâh uykusu olur elbette
ölüm bu tılsımlı ebediyette,
belki de rüyâsı bu cetlerin,
beyaz bahçesinde su seslerinin.
22.8.06
Iran ve Filozoflari
School of Illumination
Tuesday 22 August 2006 21:15-22:00 (Radio 3)
Writer and singer Shusha Guppy tells the fascinating story of how Islamic philosophers brought the treasures of classical Greek thought to the West. She takes a journey to the heart of Persian philosophy, modern day Tehran, her first visit back to that country since she was exiled after the fall of the Shah...
Su anda bu programi dinliyorum BBC 3'te. Oldukca ilginc, eskiden beri Iran'da bir gelenek olan filozofiden ve filozofinin bugunku konumundan, Iranlilar icin ne ifade ettiginden bahsediyor... Islami filozoflarin ve dusuncelerinin nasil Bati'ya geldigini ve sekillendigini de ornekler vererek anlatiyor...
18.8.06
Subscribe to:
Posts (Atom)